5 dakika okuyuş

İslam’ın Altın Çağı, El Cahiz ve Darwin

İslam’ın Altın Çağı, El Cahiz ve Darwin

8.-13. yüzyıllar arası, İslam dünyasının Altın Çağı olarak bilinir. Bu dönemde İslam coğrafyasının; bilgi birikimi, bilimsel ilerleme, teknolojik buluş ve icatlar bakımından Avrupa coğrafyasının fersah fersah ilerisinde olduğu söylenir. Ayrıca İslam Altın Çağı’nın sadece kendi dönem ve bölgesini etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda Avrupa’nın Rönesans hareketine de önayak olduğu öne sürülür.

Bu görüşte ne denli bir hakikat payı olduğunu değerlendirebilmek için, ideolojik ve propagandist emellere kapılmadan, örneğin hangi batılı bilim insanının hangi İslami kaynaklardan, hangi biçimde ve ne ölçüde etkilendiği, spesifik ve net olarak ortaya konulması gerekir. Şüphesiz, bilim tarihçilerini hâlâ bir sürü iş beklemektedir bu alanda...

Konuyu, evrim kuramının icadına getireceğim.

El Cahiz (775 Basra – 868 Basra), İslam dünyasının bu parlak çağının en önemli aktörlerinden biriydi (‘Cahiz’ lakabı patlak gözlü olmasından dolayı verilmişti kendisine). Edebiyat, hayvanbilimi, tarih, teoloji ve psikoloji dahil pek çok alanda çalıştı, iki yüzü aşkın kitap bıraktı. Eserleri arasında en tanınmışı şüphesiz Kitab el-Hayavan’dır. Yedi ciltten oluşan ve 847-867 yılları arası yazılmış olduğu düşünülen bu eserde El Cahiz, Aristo’nun çalışmalarına (örneğin Hayvanların Tarihi’ne) dayanarak, canlı varlıklar hakkında bilinecek ne varsa, edindiği tüm bilgileri derleyip okurlarına aktarmayı hedefledi. Kitab el-Hayavan, 350'den fazla hayvan türünü betimlemiş, ansiklopedik bir eserdir.

İslam dünyasında birçok kaynakta (Türk kaynakları dahil), evrim kuramının Darwin’den 1000 yıl önce, İslam’ın Altın Çağı döneminde El Cahiz tarafından bulunduğu ileri sürülür. Bu iddia, ne kadar doğrudur?

İddia sahipleri, El Cahiz’in Kitab el-Hayavan’daki şu satırlarına atıfta bulunurlar: “Hayvanlar, varlıklarını sürdürebilmek, yiyecek bulmak, başkası tarafından yenmemek, hırpalanmamak ve çoğalmak için sürekli bir savaşım içindedirler. Çevresel etkiler, organizmaları, yaşamını sürdürebilmek için yeni özellikler geliştirmeye zorlar ve böylece yeni türler ortaya çıkar. Çoğalma, yavrulama fırsatı bulanlar bu başarılı özelliklerini daha sonraki nesle aktarırlar”.

Bu tümcelere istinaden, El Cahiz’in Darwin’in öncülü olduğunu söylemek mümkün mü? Daha yakından bakalım.

*   *   *

Canlılar dünyasının bir savaşım içinde olduğu, çok eskilere dayanan bir düşüncedir. Mesela Hayvanların Tarihi’nde Aristo, yaşam için mücadele fikrini şu şekilde dillendirir: “Aynı yerde yaşayan veya aynı gıdalardan beslenen hayvanlar arasında düşmanlık doğar. Besim kaynakları azalmaya görsün, aynı cinsten yaratıklar birbiriyle savaşır.” Hayvanların Tarihi ile aşina ve bir okuma meraklısı olduğunu bildiğimiz El Cahiz, yaşam mücadelesi konusunda Aristo’dan esinlenmiş olabilir mi?

Benzer biçimde, ‘en uygun olanın sağkalımı’ (yani bir diğer deyişle ‘doğal seçilim’ ya da ‘doğal seleksiyon’) fikri El Cahiz’den öncelere uzanır. Aristo, bu fikri ilk tartışanlardan biridir (gerçi doğal seçilim fikrini Darwinci anlamda kavrayabilmiş değildir).

Başka bir örnek verelim.

Lukretius (MÖ 99-55), Empedokles’in geleneğini sürdürürken, Nesnelerin Doğası Üzerine (De Rerum Natura) isimli ve şiir tarzında yazılmış ünlü eserinde, net bir şekilde, doğanın rastgele, çok sayıda canlı varlık yarattığını ve bunlar arasında sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayıp üreyebilenlerin başarılı biçimde soylarını sürdürebildiklerini ifade eder. Lukretius, “doğanın durmaksızın deneylediğini ve gelişebilen varlıkların, sadece adaptasyon sağlayıp üreyebilen varlıklar olduğunu” öne sürer.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi, ‘yaşam için savaşım’ ve ‘en uygun olanın sağkalımı’ fikirleri El Cahiz’den asırlar önce ifade edilmiş fikirlerdir. Devam edelim.

*   *   *

Bilimsel açıdan bakarsak eğer, El Cahiz’in evrimci fikirlerinin, Darwin’in evrim kuramından çok farklı olduğunu görürüz. Bir örnek verelim.

Yukarıda alıntıladığımız gibi, El Cahiz, “Çevresel etkiler, organizmaları, yaşamını sürdürebilmek için yeni özellikler geliştirmeye zorlar, böylece de yeni türler ortaya çıkar” der. Bu gözlem, Darwin ya da modern evrim kuramı açısından hatalıdır. Detay gibi görünse de, bu nokta, evrim kuramının tam da püf noktasıdır ve anlaşılması son derece önemlidir. Çünkü Darwin’in kuramına göre, doğa veya çevresel faktörler organizmaları herhangi bir değişime ZORLAMAZ. Yeni özellikler (mutasyonlar vs) tamamen rastgele ortaya çıkar. Rassal mutasyonlardan kaynaklanan değişimler avantajlı ise, organizmalar (popülasyonlar) tarafından kalıtım yoluyla saklanır. Aksi takdirde, doğanın bir AMAÇ güttüğü fikri ortaya çıkar ki, doğru değildir (“zorlamak,” günlük dilde bir amaç ima eder, zaten sözlük tanımı da bu şekildedir). Dolayısıyla, bu alıntıya dayanarak, El Cahiz’in, Darwin’in kuramını asırlar önce formüle ettiğini kabul etmek, bilimsel açıdan mümkün gözükmüyor…

Kaldı ki El Cahiz’in düşünce sistemini ve evrime olası katkılarını doğru anlayabilmek için, onu, kendi gününün sosyo-kültürel ortamında değerlendirmek gerekir (bu, Darwin için de geçerlidir elbette). Mesela El Cahiz, çalışmalarının nihai amacının, Tanrı’nın doğaya yerleştirdiği güzellikleri gözler önüne sermek ve bu muhteşem düzenin sırlarını anlamaya çalışmakla Yaradan’a hizmet edip onun varlığını göstermek olduğunu düşünüyordu. Kitab el-Hayavan, günümüz anlamında bilimsel bir kitap değildir. Gözlemler ve görüşler içerir ve bunları aynı zamanda felsefi, sosyolojik ya da metafizik düşünceler, İslam öncesi şiirler ve Kuran’dan alınan bazı metinler ile harmanlar.

Sanırım günümüzde evrim kuramı El Cahiz’in ifade ettiği şekliyle kalmış olsaydı, o vakit Türkiye'de hiçbir eğitim müfredatından kaldırılmaya çalışılmazdı...

*   *   *

Darwin, El Cahiz’in ismini duymamıştı, yaşadığı yıllarda Kitap El-Hayavan’ın bir İngilizce çevirisi mevcut değildi, hatta günümüzde bile bu eser henüz tümüyle İngilizceye (veya Türkçeye) çevrilmiş değildir. Ayrıca, yukarıda da gösterdiğimiz gibi, El Cahiz’in dile getirdiği evrimci fikirler, daha önceleri birçok düşünür tarafından zaten ortaya atılmıştı. Dolayısıyla, El Cahiz’in, Darwin evrim kuramına herhangi bir katkısı olmadığını açıkça görebiliyoruz.

Darwin’den önce gelenleri incelemeye kalktığımızda, Aristo’dan El Cahiz’e, da Vinci’den Diderot ve diğer Aydınlanma filizoflarına hatta Lamarck’a kadar, tüm bu düşünür ve bilim insanlarının doğal dünyanın akıl çelen karmaşıklığının sırrını çözemediklerini, yeryüzündeki yaşam dokusunun nasıl örüldüğüne dair mantıklı bir açıklama getiremediklerini, böylece, bulanık bir zihnin parmaklıkları arkasında nasıl çaresiz kaldıklarını görebiliyoruz. Sanırım Darwin’in en büyük başarısı, bu muammayı çözmüş; canlılardaki akıl almaz karmaşıklığın, son derece basit ve küçük değişimlerin zamanla birikmesiyle ortaya çıktığını ve—Darwin’in deyimiyle—“ilk başta tek ya da birkaç biçim hâlinde nefes verilmiş olan bir hayat şeklinin” Dünya tarihindeki tüm canlılara atalık ettiğini göstermiş olmasıdır.