3 dakika okuyuş

Din ile Bilim Çatışır mı?

Din ile Bilim Çatışır mı?

Bu ilginç soruya cevap arayacağız bu seferki yazımızda.

Sıkça zikredilen bir makalesinde ünlü paleontolog ve evrimbilimci Stephen Jay Gould, dini ve bilimi, birbiriyle örtüşmeyen iki ayrı düşünce sistemi 1 olarak tanımladı. Gould’a göre, bu iki alanın birbiriyle kesişmemesi; dinin ruhaniyet, maneviyat ve ahlak, bilimin ise fiziksel dünyanın tabi olduğu kanunları keşfetmek ile ilgili olmasından kaynaklanıyordu. Dolayısıyla, örtüşmeyen iki düşünce sisteminin birbiriyle çatışması olanaksızdı.

Her ne kadar ilk bakışta akla yatkın gelse de, Gould’un görüşü—din ile bilim arasında uzlaşı sağlamak şöyle dursun—ciddi çelişkilere yol açmaktadır.

Evrimbilimci ve biyolog Richard Dawkins, belki de en güçlü karşı argümanı ortaya koydu: Dinin salt ruhsal ve ahlaki meselelerle ilgilenip, kendini bilimsel alanın dışında tuttuğunu söylemek olanaksızdır. Semavi dinler, bir Tanrı’nın varlığı üzerine kurulmuş inanç sistemleridir. “Ancak bir Tanrı’nın var olduğu bir dünya, bir Tanrı’nın var olmadığı bir dünyadan, temel ve niteliksel olarak, tamamen farklı olurdu. Ve bu iki dünya arasındaki fark, kaçınılmaz olarak, bilimsel bir farktır.” Örneğin Tanrı’nın bir insana (peygambere) konuşması, mucizeler, duaların etkisi, gelecekten haber verme vs, tüm bunlar maddi dünyaya ilişkin söylemlerdir ve bu yüzden bilimin ilgi alanına girerler. Daha genel söylersek, dinin gerçeklilik ile ilgili ortaya attığı her iddia, bilimsel bir iddiadır. Böylece ister istemez din, bilim ile örtüşür.

Eğer dinî iddialar bilimsel kanıtlar ile desteklenebilseydi, o vakit din, bu kanıtları şüphesiz seve seve kabul ederdi. Örneğin Hz. İsa’nın babasının olmadığı DNA analizi sayesinde kanıtlanabilseydi, o zaman dindar çevreler, dinin ve bilimin örtüşmeyen alanlar olduğu söyleminden derhal vazgeçerlerdi.

Ayrıca, dinin ve bilimin örtüşüyor olması, önemli bir meseleye işaret etmektedir: Bir bilim insanı aynı zamanda dindar olabilir mi?

Tarihte ve günümüzde, pek çok bilim insanının güçlü bir dinî inanca sahip olduğunu görmekteyiz. Fakat burada da, temel bir paradoks ortaya çıkmakta: Kendini kanıt ve delil temelli bir arayışa adamış olan bilim insanı, nasıl olur da bu düşünce tarzından tamamen feragat edip, delil arayışını elinin tersiyle iterek, hiçbir kanıta ihtiyaç duymaksızın birtakım iddiaları kabul edebilir? Bu durum ancak ‘bilim insanı’nın bilimin ruhunu tam olarak kavrayamamış, içselleştirememiş olmasından kaynaklanıyor olmalı. (Bilimsel Devrim süresince bile, birçok bilim insanının (örneğin ünlü Robert Boyle’un) bu temel çelişkinin yarattığı ikilemden dolayı işkillendiğini biliyoruz.)

Son bir noktaya daha dikkat çekelim:

Yukarıda dinsel alanın, ahlaki konuları da kapsadığını söyledik, ancak bir düzeltme yapmak yerinde olacaktır: Ahlak, temel ilkelerini dinden almaz, dolayısıyla dinden bağımsız bir alandır. Örneğin Platon, Aristo ve diğer Antik Yunan dönemine ait düşünürlerin, ahlak kurallarını herhangi bir dinden bağımsız olarak kodifiye ettiklerini hatırlarsak (o çağda Musevi dini Orta Doğu’nun küçük bir kısmına sınırlıydı, Hrıstiyanlık ve İslam ise henüz doğmamıştı), bu gerçeği bir kez daha teyit etmiş oluruz.

Sonuçta din ile bilimin çatışmadığı fikrini savunmanın mümkün olmadığını teslim etmek durumundayız. Bu yüzden, uzun bir tarihçeye sahip olan din-bilim çekişmesinin gelecekte de süreceğini varsayabiliriz. Şu noktayı da vurgulamadan bitirmeyelim: Son onyıllarda din ve bilim arasında bazı uzlaşılar2 sağlanmış olsa da, bunlar her zaman, bilimsel gerçeklerden değil, dinin kendi öğretilerinden geri adım atmasıyla gerçekleşmiştir. Bu da bizlere bir kez daha, dinin ve bilimin bağımsız alanlar olmadığını açıkça göstermektedir.

Peki siz ne dersiniz? Sizce de din ile bilim çatışır mı?

_________________

1  Gould, non-overlapping magisteria ifadesini kullandı: burada non-overlapping, örtüşmeyen olarak tercüme edilebilirken, magisteria sözcüğü, öğretim yetki alanı (domain of teaching authority) şeklinde anlaşılmalıdır. Ben bu yazıda ‘düşünce sistemi’ deyimini kullanmayı yeğledim.

2 Örneğin Evrim Kuramı’nın ya da Büyük Patlama’nın Katolik Kilisesi tarafından kabul edilmesi; ya da Türkiye’de, birtakım Müslüman yazarların, tarihteki birçok İslam düşünürün fikriyatını ‘İslam'da Evrimci Yaratılış’ yaftası altında toplamaya çalışması, vs.