4 dakika okuyuş

Darwin’in Listesi

Darwin’in Listesi

Charles Darwin’in Türlerin Kökeni isimli başyapıtı, 24 Kasım 1859 tarihinde yayımlanışının ilk gününde yok satmıştı. Darwin, bu eserinde, biyolojik evrim hakkında ileri sürdüğü ve çağının bilimsel görüş ve kültürel değerlerine ters düştüğünden bir deprem niteliğinde olduğunu bildiği düşüncelerin kısa bir süre sonra âdeta bir tsunami dalgası şiddetiyle geri tepeceğini tahmin etmişti elbette, ama dostu botanist Joseph Hooker’a ifade ettiği gibi, fazla zaman geçmeden “genç ve yükselen doğa bilginlerinin tümünün bizden yana” tavır takınacaklarına inancı tamdı.

Kıtabın piyasaya sürülmesini izleyen birkaç gün içerisinde okuyucu mektupları Darwin’in Londra dışındaki köy evine ulaşmaya başladı. Bunların arasında Darwin’in tepkisini merakla beklediği; teolog, fizikçi ve Oxford Üniversitesi geometri profesörü, ayrıca evrimci düşüncenin bir savunucusu olarak tanınagelen rahip Baden Powell’ın mektubu da vardı. Powell’ın zarfını açıp yazılanlara göz gezdiren Darwin, övgü dolu sözlerle karşılaşınca sevindi: entelektüel çevrelere nam salmış bu kanaat önderinin desteğini almak rahatlatıcıydı elbette. Ancak mektup, ilk bakışta sanıldığı kadar zararsız değildi. Hatta Darwin’in uzun bir süre içini karartacak çok önemli bir eleştiri getiriyordu: ilginç olanı, bu eleştiri, öne sürülen evrim kuramıyla ilgili değildi, fakat nasıl oluyordu da bu eserinde Darwin, kendisinden önce biyolojik evrim konusuna katkıda bulunan kişilere hiç yer vermemişti? Bilimsel bir eser yazmanın altın kuralı, öncülere atıfta bulunmak değil miydi? Dolaylı intihal suçlamaları Darwin’in sırtına bir hançer gibi saplanmıştı. Tahmin edileceği üzere öncüler arasında Powell’ın kendisi de vardı...

Ailesiyle birlikte keyifle geçirmeyi umduğu Noel ve Yeni Yıl kutlamaları Darwin’e zehrolur. Üstelik Powell’ın haklı eleştirisine karşı kendini mazur gösterecek mantıklı bir açıklaması da yoktur. Son bir yıl içerisinde, kitabını en kısa zamanda yayına sokma baskısı altında olduğundan (Alfred Russel Wallace yeni bir yayınla tekrar önünü kesebilirdi!) öncülere atıf yapmayı... es geçmişti! Peki, ne demeliydi rahip Powell’a?

Ancak günler sonra, 18 Ocak 1860 tarihinde, yanıtını kaleme almaya başlayacaktı Darwin: “Kitabı yazarken sağlığım o kadar kötüydü ki, iş yükümü bir nebze bile artırmaktan üşendim; dolayısıyla konunun tarihçesini yapmaya kalkışmadım; yapmış olmamın gerektiğini de düşünmüyorum. Aslında sadece Kalıntılar[1] hakkında imada bulundum ve böyle davrandığım için de şimdi tüm kalbimle üzgünüm. Hiçbir eğitimli insan, en cahili bile, türlerin birbirlerinden bağımsız olarak yaratılmadığı doktrininin kaynağını kendime mal ettiğimi düşünemez....”

Powell’a bu satırları yazarken, daha önceleri, 1856 yılında, konunun bir tarihçesini yapmaya başladığını hatırlar Darwin. O eski taslağını bulup ortaya çıkarır ve orada sıralanmış 10 kişinin ismini – Powell’ınki dahil elbette – mektubuna ekler. Fazla zaman geçmeden, kitabının Amerika’da çıkmak üzere olan resmî Amerikan edisyonuna dahil etmek amacıyla kısa bir tarihçe hazırlar. 1860 yazında yayımlanan bu edisyonda, öncüler listesi 18 kişiyi bulmuştur. Ancak bu denli önemli bir konuda sadece 18 öncü mü olurmuş? Darwin, listesini büyütmek için çabalar. Türlerin Kökeni’nin 1860 yılının sonuna doğru çıkacak olan 3. baskısı için güncellediği tarihçe, 30 kişinin ismini içerir. Zamanla, bu liste üzerine çalışmaya devam eder, yeni isimler eklediği gibi bazılarını da çıkartıp atar. Türlerin Kökeni’nin 1866 yılında çıkan 4. baskısında listesi 37 kişiden oluşacak şekilde büyümüştür.

*  *   *

Darwin’in zamanında olduğu gibi günümüzde de, bilimsel araştırma ‘boşluk’ta yapılmaz, çünkü bilim yoluyla elde edilen bilginin en önemli özelliklerinden biri, kümülatif olmasıdır. Her bilim insanı, çalışmalarıyla, mevcut bilgi birikiminden faydalanır, kendisi de bilimsel yapıya (kimileri daha büyük, kimileri daha küçük) bir tuğla ekler. Isaac Newton’ın ünlü sözünü hatırlayalım: “Eğer daha uzağı görebildiysem, bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.”

Düzgün atıf yapmak, bilimsel yazı yazma sanatının önemli bir parçasıdır. Atıflar, literatüre mal olmuş kaynaklardan tam hangi malzemenin alınarak kullanıldığını eksiksiz ve net bir şekilde ortaya koymalıdır. Bilim insanları şunu iyi bilirler ki kaynak gösterme konusunda işlenen herhangi bir hata, kariyerleri için bir baş ağrısı, bazen bir kara leke, hatta kimi zaman bir ‘ölüm fermanı’ niteliğinde olabilir. Fikrî mülkiyet ve entelektüel özgünlük, âdeta kutsal sayılır bu camiada. Darwin’in entelektüel dürüstlüğünü bildiğimiz için, Powell’a cevaben yazdığı satırların samimi olduğunu düşünmemiz gerekir.

Öncülerden etkilenmemek, sosyal bir varlık olan insan için olanaksızdır. Her yaratım süreci, bilinçli ya da bilinç altı etkilenmeler üzerine temellenir. Ancak ne ilginçtir ki, bilimsel alanda öncülere atıfta bulunmak altın bir kural niteliğinde olduğu hâlde, benzer bir koşul sanatta aranmaz. Kimin kimden etkilendiği sorusuna yanıt aramak, sanat eleştirmenleri ve sanat ‘tüketen’lerinin omzuna yüklenir.

Oysaki bir bestecinin, partisyonunun sonunda, müziğini yaratırken öncelikli olarak hangi besteci(ler)in hangi eserlerinden esinlendiğini belirtmesi etik açıdan daha doğru olmaz mı? Veya bir ressamın, boyadığı tablonun köşesine imzasını atarken, bu imzanın altına ilham kaynaklarını da yazması, daha dürüst bir davranış olmaz mı?

Acaba sanat bu bakıma bilimden farklı mı?


[1] Robert Chambers’ın 1844 yılında anonim olarak yayımlanan, son derece spekülatif bir doğa tarihi sunmakla birlikte müthiş bir popülarite kazanan Yaratılışın Doğa Tarihinin Kalıntıları (Vestiges of the Natural History of Creation) eserinden bahsediyor Darwin.