Neden Bilim?
Laniakea, yaklaşık 100 bin galaksiden oluşan bir galaksi süperkümesinin adıdır. Bir ucundan diğer ucuna olan mesafe 520 milyon ışık yılıdır. Gözlemlenebilir evrende bu süperküme gibi 10 milyon süperkümenin var olduğu tahmin ediliyor. Hawaii dilinde “uçsuz bucaksız gökler” anlamına gelen Laniakea, dört altbölüm içerir. Bunlardan biri olan Virgo altbölümü, birçok galaksi kümesinden oluşur ve bunlar arasında Yerel Grup diye adlandırılan bir küme vardır ki en az 80 galaksiyi içine alır. İşte bu galaksilerden biri de Samanyolu galaksisidir, Güneş sisteminin ve Dünya’mızın içinde bulunduğu galaksi. Havanın açık olduğu yaz gecelerinde Samanyolu, bulutsu bir yapı olarak uzanır yıldızlı gökyüzünde. Bu tabloyu hayranlık, şaşkınlık ve kimi zaman dehşetle seyrederiz. Tüylerimiz ürperir, gözlerimiz dolar. Bu evrenin sırrı nedir sorusu gelir yerleşir kafamıza...
Gözlerimizi gök kubbeden yeryüzüne indirdiğimizde, bu sefer cansız maddenin çeşitliliği hayranlığımıza hayranlık katar. Su, hava, ateş, taş, demir, bakır, çelik, tahta, kağıt, plastik, lastik, cam, porselen, elmas, tuz, yağ, benzin... yelpaze sonsuzdur âdeta. Maddeleri birbirinden farklılaştıran sadece görünümleri olmadığını; koku, tat ve dokunuşun da çeşitliliği katlayan unsurlar olduğunu biliriz. Ayrıca cisimlerin zamanla aynı kalmadığı, değişlik ve dönüşüme tabi olduklarına da günlük yaşantımızda tanıklık ederiz: Su buharlaşır, buz erir, tuz suda çözünür, demir paslanır, sonbaharda yapraklar renk değiştirir... Bu deneyimlerimiz kendimize sorular sormamıza yol açar. Ateş neden yanar? Bitkiler neden yeşildir? Sabun nasıl temizler? Tüm bu gözlemler karşısında, maddenin oluşumu, değişik hâlleri ve dönüşümü hakkında doğada ne gibi sırlar saklıdır, diye sorarız kendimize...
Karmaşıklığın sadece cansız maddeye özgü olmadığını, canlıların da baş döndürücü bir çeşitliliğe sahip olduğunu çevremizi gözlediğimizde anlarız. Kendi gözlemlerimiz, görsel ortamlarda izlediğimiz belgeseller ya da okuduğumuz kitap, gazete ve dergiler, yaşamın ne denli farklı şekillere bürünebileceğini gösterir bizlere. Bitkiler ve hayvanlardaki boy, renk, şekil ve işlev zenginliği hepimizde hayranlık uyandırır. Pascal’ın dediği gibi, insanın hayal etme yeteneği, doğanın yaratma gücüyle baş edemez hâle gelir. Canlıların doğal ortamlarına ve birbirlerine uyum sağlamalarının temeli nedir? Biyoçeşitlilik nereden kaynaklanır? Neden sadece bir iki ağaç, iki üç çiçek, birkaç böcek ya da bir düzine kuş türü yoktur da, bunlardan yüzlerce, binlerce hatta kimi zaman yüz binlerce sayabiliriz? Canlı organizmaların benzersiz karmaşıklığını nasıl açıklayabiliriz? Ve insan: Engin yaşam tablosunun içerisinde onun yeri nedir?
Daha sonra bakışımız bir kaya, bir plastik ya da bir yaprak parçasına odaklandığında başka sorular canlanır kafamızda: Bu maddeleri oluşturan yapı taşları nelerdir ve yapı taşlarını oluşturan daha küçük yapı taşları var mıdır ve bunları da oluşturan daha da küçük yapı taşları? Sonuçta madde denilen şey nedir, ışık nedir, enerji nedir ve zaman nedir?
İşte bu soruları yanıtlayabilmek için elimizde sadece tek bir araç vardır: o da bilimdir. Bilimin, hakikate ulaşabilmenin tek yolu olduğunu söyleyebiliriz, onsuz gerçek bilgiye ve doğrulara erişmek olanaksızdır. (Hakikat, doğrular ve bilgi kavramları üzerinde ayrıca durmamız gerekir elbette.) Bilim sadece doğayı anlamamıza olanak sağlamaz, aynı zamanda, teknoloji ile el ele verip, günlük hayatımızı iyileştiren kılgısal bir araçtır.
Bilimi anlayalım, anlatalım ve paylaşalım. Hep birlikte dostlar!
Işık, bilimden doğar...